7 Kasım 2013 Perşembe

Ben O Eski Ben Değilim !!!

KENDİMDEN ÖZÜR diliyorum...Yaşadığım süre boyunca hep MERHAMETİMİN arkasından yürüdüm, beklentilerimi arkada BIRAKTIM. Kimseden bir şey BEKLEMEDİM, doğrusu bu sanıyordum çünkü. Yaşadıklarımı yaşayamadıklarımı İÇİMDE sakladım, SUSTUM bastırdım olsun dedim İNSANLIK bende kalsın. Verdim, hep VERDİM karşılığını alıp alamadığıma BAKMADAN, aslında güçlü olmak değildi istediğim,ama olmak ZORUNDAYDIM ve oldum......Kendimi hep ERTELEDİM. Kimsenin beni anlamadığını bildiğim halde hayatıma girenleri bana verilmiş KUTSAL bir görev olarak gördüm. Herkesi mutlu etmek zorundayım ZANNETTİM. Benimde mutlu olmam gerektiğini UNUTMUŞUM.. Görevim neyse en iyisini yapmalıydım ki VİCDANIM rahat etmeliydi. Birilerinin de bana karşı GÖREVLERİ olduğunu hiçe saymışım oysa... NE YAZIK Kİ; Karşımdakilerin EKSİKLERİNİ tamamlamaya çalışırken, onların HATALARINI görmeye vaktim kalmamış SANKİ. Beni ÜZMELERİNE bakmadan, karşılığında ne ALDIĞIMA ne hissettiğime ALDIRIŞ etmeden hep VERDİM.. Kendimi nasılda UNUTMUŞUM.. unutturmuşlar aslında. PARAMPARÇA olmuş KALBİME, doğruları söylemeye çalışan BEYNİME, mutsuz YÜZÜME hep SUS dedim. Sen SUS.. Kendime HAKSIZLIK ettim, kimseye etmediğim kadar. Kendime Geldiğimde ise YORGUN, yılgın, bitkin bir köşede saklanıp ağlayan ÇOCUK olarak buldum. Ve ona elimi uzattım diyebildiğim tek şey " GEÇTİ ", bir daha seni kimse ÜZEMEYECEK. Şimdi senden ÖZÜR diliyorum. Seni bu kadar HİÇE saydığım için,insanların seni bu kadar ÜZMELERİNE müsade ettiğim için, seni hiç bir zaman DİNLEMEDİĞİM için,üzerine bu kadar SORUMLULUK yüklediğim için,hakkın olan bütün duyguları sana YAŞATAMADIĞIM için... Şimdi tekrar SÖYLÜYORUM. İNSANLIĞIMDAN, KALBİMDEN, DUYGULARIMDAN, ÇOCUKLUĞUMDAN, HİSLERİMDEN çok ÖZÜR diliyorum !!!!!

12 Ekim 2013 Cumartesi

Mutsuzluk Oyunu ...

Erteliyoruz yaşamları, Yaşanmamışlıkları... Vazgeçiyoruz hemen,diretmiyoruz.. Ben istedim ama demekle yetiniyoruz.. Payımıza düşen ise hep istemek, Ama asla elde edememek... Belki de elde etme fikri korkutuyor bizi.. Bir adım ilerisini hesap etmek yoruyor, ürkütüyor. Oysa istemek ne kadar kolay ve hesapsız... İstediğimiz o şey her neyse mutlu olmam için şart diyoruz. Bir yanımız 'bunu mutlaka başarmalı, Hayata geçirmelisin' derken, Diğer yanımız evet çok istiyorum Ama o çok istediğim şeyi elde ettiğimde Ya düşündüğüm kadar mutlu olamazsam? En iyisi ben istemeye fakat hiç birşey yapmamaya devam edeyim diyor... Bu ikilem arasına sıkışıp,korkan yanımızın ağır basmasına göz yumarak, Bir adım ileri gitmekten alıkoyuyoruz kendimizi... Mucizevi bir varlık olduğumuzu unutup,aciz rolüne bürünüyoruz. Korkularımızla hayatlarımızdan oluyoruz... Beynimiz bize oyun oynuyor, Oysa hayat sahnesinin başkahramanı olmak varken, Neden Erteliyoruz Hayatımızı ???

9 Ekim 2013 Çarşamba

Satıyorum Kalbimi !!!

Bu gün kalbimi açık arttırmaya çıkarıyorum. Çok yıpratılmış eskitme bir yürek... Acısı bol, atımı az... Satıyorum... Görmekte olduğunuz şu et parçası, ömür boyu garantili olup, tüm dayanıklılık testlerinden geçmiştir. Tüm yalanlara, tüm ihanetlere, tüm aldatmalara bana mısın dememiştir. Çok fonksiyonludur; ağlamayı bildiği kadar güldürmeye alışıktır. Günlerce aç, susuz, şefkatsiz bırakabilirsiniz. Yirmi beş sene dayanabilir. Hiç masraf çıkarmaz size. Teknik servis istemez. Su kaçırmaz. Havası inmez. Ses çıkarmaz... İsterseniz bir de yakından bakın. Hadi hadi... Bakın... Çekinmeyin... İstediğiniz gibi mıncıklayabilir, yere atabilir, üstüne basabilirsiniz. Leke tutmaz... Yıkamaya gerek yok... Vücut sıcaklığında tuttuğunuz müddetçe de bozulmaz. Çözülmez dediğiniz tüm sorunlarınızda onun sabrını, umudunu, içtenliğini dilediğinizce ve hatta hoyratça kullanabilirsiniz. Şikayet etmez... Sevdiğinizle aranız mı bozuk? Açın bir şişe şarap, yakın bir sigara, size en olmadık cümlelerde en güzel aşk masallarını yazar... Ama kullanırken dikkat etmeniz gereken konularda var... Asla aşık olmasına müsaade etmemelisiniz. Baktınız atımları azcık fazlalaştı; hemen haddini bildirin. Sizi dinlemek istemeyecek, inat edecektir. Aldırmayın... Gerekirse içini dolduran tüm damarları tıkayıp, yerinden söküp, dipfrize atabilirsiniz. Her şeyi yapın ama, asla aşık olmasına, güvenmesine izin vermeyin. Kendi gönlünüzden de uzak tutun. Olmadık, saçma sapan hayallerle sizin de gönlünüzün aklını başından alabilir. Aman dikkat ! Evet... Satıyorum... Yok mu arttıran... Üç... Beş... Hadi ama... Bu çok fonksiyonlu kalbe sahip olmak istemez misiniz... Bakmayın öyle gözümün içine... Tamam... Tamam... Üstüne ben para vereceğim... On... Yirmi... Yüz... Yok mu alan... Hadi ama... Sahibinden yirmi beş yıllık, ama kullanım kılavuzu olmayan bir kalp satıyorum...

3 Eylül 2013 Salı

Sevgiyle Kabul Etmek Herşeyi Dengeler !..

Tüm acılar, mutsuzluklar ve hastalıklar kaçınılmaz olana yani gelişmek amacıyla gerçekte kendi yapmış olduğumuz seçimlere karşı koymaktan kaynaklanır. Olumsuz eylemleri dengelemenin tek yolu olumlu eylemler yapmaktır, bu yüzden sevgiyle kabul etmek herşeyi dengeler. İşlenecek tek günah, olan neyse onun mükemmel olduğunu kabul etmemektir. Bir zihnin gelişkinliği, kabul edilemez görüneni kabul edebilmesiyle ölçülür. Kızgınlık da şiddete yönelik bütün diğer duygular gibi kendi yaşadıklarımızın sorumluluğunu üstlenmekten kaçınmak için suçu son bir çırpınışla başkalarının üstüne atmaya çalışmaktan kaynaklanır. Bedenin bozulması, insanın kendi seçimi olan yaşama biçiminin getirdiklerine ve bunun sorumluluğunu kabul etmeye yine kendisinin direnç göstermesinin doğal sonucudur. İnsan, kendini kendinden, başkalarından, evrenden ve Tanrı’dan (Makrokozmos’dan) ayrı ve bölünmüş hissettiği, olan neyse onun mükemmelliğini yadsıdığı, başına gelenlerden sadece kendisinin sorumlu olduğu gerçeğini kabulden kaçındığı ölçüde acı ve yalnızlık duyar, hastalık ve ölümü deneyimler. Bir insanın yüreğinde ne varsa kendisi de odur. Tüm düşünceler bilinçaltına kayıt olur. Her olumsuz düşünce aynı yoğunlukta ve güçte olumlu bir düşünceyle dengelenene ya da yok edilene kadar olumsuz duygular üretmeyi sürdürür. Olumsuz duygularımızı kendimiz yarattığımızı (olumsuz düşüncelerimiz sonucu) kabul etmeyip psikolojik savunma yöntemlerini devreye sokarak yadsırsak kendi farkındalığımızı düşürmüş, azaltmış oluruz. Bu savunma yöntemleri geçici olarak işe yarar ancak bedenin hastalanmasına, yaşlanmasına hatta ölmesine neden olabilecek kadar yıpratır. 1930′da Dr.Hans Selye’nin araştırmasına göre bu gerilim ve direnmeler ve bunların sonucu oluşan sürtünme olmasaydı hastalık, acı veya ölüm olmazdı. Olan herhangi birşeye üzülmek ya da kızmak kendimizi doğadan ayırmaktır. Gerçekte gücenek ya da kızacak birşey yoktur. Geçmişini unutan o geçmişi tekrarlamaya mahkumdur. İnsan geçmişiyle ilgili farkındalığını arttırdığı oranda onu tekrarlamaktan kurtulur. Tüm öğrenme geçmişi hatırlamak ve alınan dersleri yaşama aktarmaktır. Tüm zamanlar aynı anda yaşanır, geçmiş ve gelecek zihinlerimizde gizlidir. İnsanlığın büyük sorunu, deneyimlenen herşeyin tüm sorumluluğunu kabul edebilecek noktaya kadar gelişebilmektir. Bu noktaya ulaşıldığında, artık varılmak istenen en yüce amaca – şimdi, geçmişte ve gelecekte her zaman her şeyin bir olduğunu ve olan her şeyin mutlak mükemmelliğini sevinçle kabul eden anlayışa – giden yol açılmış olur. Ondan sonra, bir zihnin gelişkinliğinin kabul edilemez görüneni kabul edebilmesiyle ölçüldüğünü anlayabilirsiniz. Thea Alexander

Duygusal Karmaşa...

Duygusal karmaşa meselesi çok önemlidir. Bizler de zaman zaman böyle duygusal çıkış ve inişlere sık sık maruz kalmaya başladığımız zaman demoralize olmamahyız, Acaba ne oluyor bana, bir ruhsal rahatsızlığa mı kapıldık, demeyelim. Bilelim ki hedefimizi kaybettik. Hayat akışında yürümemiz gereken asıl istikametin dışındayız. Karmaşık duyguların sinyalleri, bizde devamlı bir şekilde özdeşleşmeye uğradığımızı açığa çıkarır. Sonrasında, bu duygusal karmaşadan doğan özdeşleşmeler başlar. Kendimizi bir şeyle özdeşleştiririz, Bir şairle, müzikle, resimle,hayvanla, bitkiyle, yerle, bir yaşayış biçimiyle kendimizi eşkoşarız. Bütün bu özdeşleşmelerin arkasında duygusal bir karışıklık, oturmamışlık, iniş çıkış vardır. Normal, kendi yönünde giden bir şey değil, anı zikzaklar halinde insanı çok sarsan hususlardır tüm bu karmaşalar. Duygusal karmaşalardan doğan işlerin sonucunda enkamasyon hedeflerinden şaşırmalar oluyor. Çabalar harcıyoruz, hayat için mücadele ediyoruz, bir boğuşmadır gidiyor, doğrudur, fakat enkamasyon hedefine dikkat etmek lazım. Acaba hangi yönde ve niçin uğraşıyoruz bunlarla? Bunlar çok önemli. Günde sekiz, dokuz, on saat çalışıyoruz. Kimi insan kardeşlerimiz yerin altında; kimisi yerin üstünde,ormanda, denizde çalışıyor. Hem de zor şartlar altında, fırtınalarda vs. Herkesin kendine göre bir hedefi, ideolojisi var. Ne taraftan bakarsak bakalım, hep aynı şeyIer inişi, ama gerçekten o çabalar yerli yerinde midir? Bir istikamette gidip de bir şey elde edilecek midir, onlar bilinmiyor; Bunları bilmenin yollarına bakmak lazım.

ACELE etmek YAŞAMI KAÇIRMAKTIR.

İÇİMDEN BİR SES DİYOR Kİ; Hayatında her ne olursa olsun hiç ACELE etmene gerek yok. ACELE etmek YAŞAMI KAÇIRMAKTIR. Senin Gereken herşeyi yapmak icin oldukça bol vaktin var. Asla kendine, zamanım yok, çok fazla işim var yetiştiremiyorum, Bunu Başaramam, şunu bitiremem, çok salağım, aptalın tekiyim, Bak onu da yetiştiremedim diyerek kendini kötü olduğuna ikna etmek için boşu boşuna uğraşıp durma, bu şekilde kendi önüne engel koyma. SEN Bilinçaltını bu şekilde olumsuzluklarla doldurduğun sürece, kendi kendine o şeyin olmaması için çağırıda bulunuyorsun. Bu çekimi yaparak kendi barikatlarını kendin oluşturuyorsun. Sonradan da ben bunun böyle olacağını zaten biliyordum diyerek. Bunun üzerine birde, bilgiçlik taslayarak ağlıyorsun.. SEN Sadece yapılması gerekeni yap. Bırak yaşamın telaş etmeden, düzenli, uyumlu bir şekilde, huzurla aksın. SEN Yeni başladığın hergüne, her olay ve duruma uygun şekilde, sevgi ve şükran dolu bir yürekle BAŞLA Ve bugün, herşeyin yerli yerinde mükemmel bir şekilde oluştuğunu gör, GÜNE harika bir gün olduğu beklentisiyle başla, duygu, düşünce ve haraketlerini bu şekilde düzenle. “Benim her şeyi tam ve eksiksiz yapacak zamanım var. Ben başarılı olduğumu biliyorum ve kabul ediyorum, BEN Yaratıcı yeteneklerimi kullanarak her şeyin üstesinden kolaylıkla geliyorum. Kendime de keyifli neşe icinde geçirecek bol bol zaman ayırıyorum” diyerek. Hep bardağın dolu tarafını seçerek yaşa. EĞER Bunu yapabilirsen tüm beklediklerini zahmetsizce eşzamanlarla kendine çekeceksin. ve böylece Hayatın ne kadar hoş zahmetsiz ve güzel olduğunun FARKINA varacaksın.. Sonradan da ben bunun böyle olacağını biliyordum zaten diyerek. Bu defa da Gülerek bilgiçlik taslayacaksın.. BEN daima seninleyim. Ne kadar küçük olursa olsun ilk adımı isteyerek at. İyileşmeyi ve öğrenmeyi tüm içtenliğinle iste, MUCİZELER mutlaka gerçekleşecektir. KENDİNLE BARIŞ, DÜNYA SENİNLE BARIŞMAYA HAZIRDIR ______Cavit Çağ________

Bilinçaltı’nın 11 Temel Özelliği ...

1- Bütün anıları depolar. Hiçbir şeyi silmez. Ana rahminden ölene kadar… Geçici olan ve geçici olmayan her şeyi kaydeder. 0–7 yaş arasında kritik akıl faaliyette olmadığı için her şey doğrudan bilinçaltına kaydedilir, doğru-yanlış, güzel-çirkin, ahlaklı-ahlaksız ayrımı olmadan… Kayıt anında anlamsız olsa bile ilerleyen dönemlerde kaydedilene, yaşantılar sonucu bir anlam yüklenir ve bu anlama göre kişinin tepki vermesi sağlanır. 2- İlişkilendirmeler, genellemeler yapar. Benzer şeyler ve düşünceler arasında bağlantılar kurar ve hemen öğrenir. Bu özellik çoğu zaman kişiyi zor durumda bırakır. Örneğin belli bir köpek yüzünden gerçekleşen korku yaşantısını bütün köpeklere genelleyerek bir fobi yaratabilir. Bir başka örnek: bahar aylarında acı bir kayıp yaşayan kişinin bilinçaltı bu acı ile baharı birbirine bağlayarak kişiye yıllarca süren bir döngüsel depresyon yaşatabilir. Çoğu zaman insanlar yıllar önce olan o olayı unutmuş olsalar bile bilinçaltı unutmaz. 3- Tüm anıları organize eder. Bunun için de zaman çizgisini kullanır. Bilinçaltı geçmiş, şimdi ve gelecek zamanı farklı yerlere kodlar. Örneğin geçmiş zaman, bazıları için arkada, bazıları içinse sağ veya sol yanda olabilir. Gelecek ise önünde uzanmış olabilir. Özellikle geçmiş ile ilgili hatıraların kodlandığı yer yaşanan birçok problemin kaynağı teşkil eder. 4- Çözümlenmemiş, olumsuz duygu yüklü anıları bastırır. Amacı kişiyi korumaktır. Yine de baskılanmış bu anılar ile ilgili semptomlar yaratmaktan da geri kalmaz. Örneğin kişinin yaşadığı taciz olayını bastırır ama kişinin kirlenmişlik hissini temizlik takıntısı ile dışa vurur. Bunu klasik bir obsesif-kompülsif durum olarak görürseniz tedavi şansınız kalmaz. Bu davranışı baskılasanız bile ya bir süre sonra yeniden ortaya çıkar ya da şekil değiştirir. 5- Bastırılmış anıları çözüm için sunar. Bir davranışın neden yapıldığını açıklamak ve “sahibini” korumak için bunu yapar. Ama sunduğu anının, o davranışla ilgili olması gerekmez. Sadece mantığınıza yatması ve o duygusal tepki için “sahibine” hak vermeniz yeterlidir. 6- Bedeni işletir. Bunun için detaylı bir planı vardır: Vücudun şimdiki halinin ve mükemmel sağlığın planına sahiptir. Bu nedenle bilinçaltının yarattığı psikosomatik rahatsızlıkları yine bilinçaltının yardımıyla gidermek mümkündür. Bazen bunu kendisi de yapar. Örneğin sınav kaygısı yüksek bir öğrencinin bilinçaltı kaygıyı yaratan sınavdan sahibini korumak için bağırsak sistemini bozabilir, o geceyi acilde baygın geçirtebilir, elleri ayakları, sanki sinir ucu iltihaplanması varmış gibi tutmaz olabilir vs. Ve sınav saati gelip geçtiğinde sahibini tekrar eski haline getirebilir. Aynı zamanda Yüksek Benliğin işleyişini kontrol eder. 7- Bedeni korur. Bedenin bütünlüğünü korur. Hücre düzeyinden sistemlere, sistemlerin uyumlu çalışmasına kadar bütün bedenin işleyişini bir an bile bırakmaksızın kontrol eder. Siz nefes almayı unutabilirsiniz ama o unutmaz. 8- Duyguların hâkimidir. Bilinçaltı tüm duygularımızın kaynağı ve yerleştiği yerdir. İnsan duygudan bir an bile çıkamaz. Bir duygu durumundan bir başkasına geçer ve bütün davranışların altında duygular vardır. Bilinçaltı olaylar ve duygular arasında bağlantılar kurar. Kurulan bu bağlantılar ve yüklenen anlamlar davranışlarımızın gerçek sebepleridir. Bir davranışı değiştirmek için ona yüklenmiş anlamı göz ardı eden yaklaşımlar, bilinçaltı karşısında yetersiz kalmaktır. Örneğin eğer sigaraya kendine güven gibi bir anlam yüklenmişse, bu anlamı yükleyebileceği yeni bir davranış seçeneği sunmazsanız sigarayı bırakmanıza izin vermez. Bulunan davranış seçeneğinin de en az sigara kadar kolay ulaşılabilir olması gerekir. 9- Son derece ahlaklıdır. Size öğretilen ve içinde yetiştirildiğiniz ahlaksal yapıya sıkı sıkıya bağlıdır. Tersi davranışlarda yaşanan suçluluk duygusu bazen bir ömür boyu sürer. Bu kez de bilinçaltı kişiyi cezalandıracak bir hastalık veya bir mahrumiyet yaratabilir. 10- Hizmet etmekten hoşlanır, gerçekleştirmek için net ifadelere ihtiyaç duyar. Bilinçaltı sahibi ne isterse sahibine onu verir. Yalnız bilinçaltı çok istediğimiz veya hiç istemediğimiz şeylere, yani iyi konsantre olduğumuz şeylere ulaşmamızı çabuklaştırır. Bundan dolayı Hipnozda kişi hep olumlu olana, istenen duruma yönlendirilir. 11- İstenene ulaşılması için kaynaklar üretir, muhafaza eder, dağıtım yapar ve “enerji” iletir. İsteme noktasında dikkatli olmak gerekir. Sürekli ölmek istediğini söyleyen biri, sonunda bilinçaltını tedavisi çok zor ya da imkânsız bir hastalık yaratmaya itebilir.

ZAMAN !!!

Her sabah hesabınıza 86.400 TL yatıran bir banka düşünün... Gün boyu istediğiniz kadar parayı harcamakta veya harcamamakta serbestsiniz. Parayı istediğiniz şekilde kullanabilirsiniz. Oyunun sadece tek bir koşulu var: harcamayı başaramadığınız meblağ ertesi güne devretmez, akşam hesabınızdan geri çekilir ve bu paranın hiçbir bölümünü ne sebeble olursa olsun saklayamazsınız. Bir önceki günün tutarının… tamamını harcamış veya hiçbir bölümünü harcamamış da olsanız ertesi sabah hesabınızda yine 86.400 TL bulacaksınız. Nasıl keyifli değil mi ?… Farkında olsanız da olmasanız da aslında hepimizin böyle bir bankası var…Adı ”ZAMAN” Her sabah 86.400 SANİYE hesabınıza yatıyor ve o gün daha fazlasını asla harcayamıyorsunuz. Kullanamadığınız kısım ise akıp gidiyor ve hesabınızdan siliniyor, hiç devretmiyor. Her gün size yeni bir hesap açılıyor,her akşam günün bakiyesi siliniyor… Eğer günlük hesabınızı kullanmadıysanız, bu zarar sizindir, geriye dönüş yok, yarından avans çekmek yok… Bugünü, bugünkü hesaptan yaşamalısınız…ZAMAN hiç kimseyi beklemez… Dün artık mazi oldu..Yarın ise muamma…Bugün ise avuçlarımızın içinde bize sunulmuş bir armağandır…Sağlık,huzur ve kazançlı harcanacak ”ZAMAN”lara…

26 Haziran 2013 Çarşamba

İnsan Hayal Ettiği Müddetçe Yaşarmış !

Kimi zaman öyle bir çıkmaz sokaklara sürükler ki hayat bizleri… elimiz kolumuz arkadan bağlı, çaresizliklerde kıvranırız durmadan… öyle bir dipsiz kuyulara düşeriz ki çoğu zaman… ne bir kibrit, ne bir ateş, ne de bir mum kalır yakacak… Yalnız hissederiz ya kendimizi hani; terk edilmiş koca bir çınar gibi hayatta…Düşündükçe okyanusun tam ortasında buluruz kendimizi… sürüklenmişiz ya bir kere… çözüm aradıkça çözümsüzlüklere itiliriz… yürünecek yol vardır ama yürüyecek ayak? koşacak yer vardır ama koşacak hal? İşte öyle bir halde bile inanmam ben güçsüzlüklere… koşacak yol varsa koşacak güç de var… yürünecek yer varsa yürüyecek hal de vardır insanda… en çaresiz günümüzde bile düşlemez miyiz kurtulmayı… eğer ümitsizlik varsa bir yerlerde ümit de vardır demek… eğer çaresizlikler sarmışsa bizi vardır çare bir yerlerde… üstü tozlarla kaplı bodrum katına terk edilmiş eski bir sandık da da olsa… Hayat böyledir işte… koşarken düşseniz bile, ayağa kalkacak olan yine sizsiniz… terk edilmiş de olsanız hayat zindanlarına yardım edecek el sizin eliniz, çözüm bulacak beyin sizin beyninizdir… En karanlık bir oda da bile bir mum, en çıkmaz sokaklarda bile bir yol, en uzak denizlerde de bir rüzgar vardır yolunuza yön verecek. ama yine o mumu yakacak olan siz, yine kapıyı açacak siz ve yine yine rüzgarla birlikte küreklere asılacak olan sizsinizdir… Bıkmak, tükenmek, kahrolmak… bunlar insanların kolayına kaçtığı sözcükler. Yılmak, yorulmak, caymak, bunlar kapıyı aramadan oradan uzaklaşmaktır. Yalnız da kalmış olsan hayatta; sen varsın ya? Yine kendin yine kendindir en iyi dostun yalnızlıklarda. Düşünmek, düşlemek başarmanın yarısıdır hep… inan, güven ve korkma… insanın olduğu yerde sorun vardır deriz ya hep, düzelterek sorunun olduğu yerde de muhakkak çözümü vardır bir yerlerde… sorunu yaratan sen, sorunu çözecek olan yine sen… Çıkmaz gibi görünen bir yolda olsanız da, bundan yüzde doksan dokuz emin bile olsanız, korkmayın… ilerleyin ve asla düşünmekten, çözüm aramaktan vazgeçmeyin. Unutmayın ki; insan hayal ettiği müddetçe yaşarmış… bırakın… karanlıktan çıkın ve hiç olmazsa düşünerek yaşayın…

25 Haziran 2013 Salı

Neden ???

Neden Mutlulukların Kısa Sürdüğünü.... Neden Hayata Tutunmaya Çalışırken Her Şeye Rağmen Hayatın Onu Tamamen İtmesini... Neden Sevenin Hep Üzüldüğünü Bana Anlatır mısın Hayat ... Razıydım Her Şeye... Ama Sen Hep Bir Tokat Attın Bana! Hem de En Acımasızından! Bu Sefer Beynim Yerinde Değil! Bu Sefer Ben ,Ben Değilim! Son Kez Yaşamak İsterken Bir Şeyleri... Son Kez Kaçıyorum Benliğimden... Bu Seferler Gidiş mi Kalış mı Bilmiyorum... Neye Sığınacağımı... Neye Karar Vereceğimi Bilememizlik Öldürüyor Beynimi ! Cevap Bulamadığı Nedenlerle Nereye Kadar Gidebilir ki Bir İnsan ? Düz Yolda Yürüyen Yolun Ortasında Bir Yokuş Bile Yokken Her Fırsatta Bir Çelme Taktın Bana... Şimdi Kalbimden Sızan Nedenler... Beynime Sığmayan Nedenler Öldürüyor Beni... Pes Ettiriyor Her Defasında... Suçum Neydi Demeden Alamıyorum Kendimi... Yıllar Zaten Neleri Götürdü Benden.. Son Bir Kez Mutluluk İçin Vakit Ararken... Vaktin Kalmadı Senin Dedi Hayat Bana... Son Kez Suçum Neydi ? Cevabını Bulmak İstiyorum... Gülüşlerimi , Mutluluklarımı , Doğrularımı Aldın Yine Benden Hayat … Suçum Her Şeye Karşı Yaşamaktı Sanırım...! Mutluluğa Doğru Yürürken Hayat Hep Bir Çelme Taktı Bana... İşte Benliğimin Olmadığı Zamanlarda Nedenlerim Beni Hiç Boş Bırakmadı... Hadi İlk Kez Kırma Beni Be Hayat ! İlk Kez Soruma Cevap Ver ! Suçum Neydi Benim ???

Hayat Kumardır !

Hayat Bir Kumardır, Hep kazanan olmak zordur.. İnsanın meydan okuması, kimilerinin de yaşama sebebidir kumar ,ortada hep bir şeyler vardır.. Bazen kalbini koyar kendinle oynarsın, bazen hayatını koyar gaz pedalına sonuna kadar basarsın, bazen acınacak haline gülümser kendini avutursun.. İsyandır kumar, kalbin aklına hükmetmesidir, tutkudur, aşktır, en olmaza koşmak haykırmaktır yankı bulamayacağını bilerek.. Dedim ya hayatın ta kendisidir, oyundur, oynayanların kuralını hep başka koyduğu, şarkılardaki gibi maskelerin yalancı durduğu , kimi zaman korkutucu derecede gerçek bir oyun .. Karagöz ve Hacivat'ı izlerken perdenin arkasını merak etmek, yola çıkarken nereye gideceğini bilememek ve aslında gemileri yakmaktır kumar.. Akıntıya bırakmaktır kendini yeni yerler görmek için … Hayat bir kumardır , kumar ise hayat .. Hayat seni “MAT” etmeden , sen hayata iradenle “ŞAH” de ki kazanabilesin …

Yolun Sonu Karanlık !!!

Bazen hayat önüne bir yol çıkarır. O yoldan gitmek zorunda kalırsın. Ne bir çaren vardır ne de bir başka yol. Önündeki yol ise hem kırık camlarla hem de raptiyelerle doludur. Her adımda iki nedenden dolayı ağlarsın. Birincisi bir başka yol bulmadığın için ikincisi ise canın yandığı için. Hem kanın akar hem de gözyaşın. Üçüncü bir seçenek yoktur. Böyle yaşamak aslında çok zordur. Gittiğin yol da yol değildir. Böyle bir yola girmek de aslında tercihin değildir. Başın bir saksıya dönüşür de içindeki çiçekleri düşünecek gücün yoktur. Takadinin sonuna kadar yol kenarındaki duvarları tırmalarsın. Parmak uçlarından kan boşalır kaldırımlara. Yine de kurtulamazsın çaresizliğinden. Zavallılık bile fazla gelir durumuna. Yol boyu canın yanar, ayak tabanların kanar. İçinde birikir, acılar, sıkıntılar, yaptığın salaklıklar... Taşıyamaz olur seni ayakların. Tanrıya ellerini uzatarak değil de, ayaklarını göstererek dua edersin. Ayaklarındır senin günahını çeken. Onları temize çıkarmaya çalışırsın. Bir yol var mı dersin Tanrıya. Ses yoktur. Zaten canının yanmasından anlarsın cehenneme doğru yol aldığını. Bu aslında senin tercihin değildir. Tüm yolların kızgın taşlarla döşenmiştir. Gözyaşlarınla oluşturduğun girdapta dönüp durursun. Karanlıktan kurtulmak için elini meşale yapman ve girdaptan dışarı çıkarman hiçbir şeyi değiştirmez. Ellerin çaresizdir, ayakların bitaptır. Yaşamak sana bir yol ayrımı sunmaz. Kör doğarsın kör olursun, topal doğarsın topal ölürsün. Değişmek yoktur hayatında. Bir kelebeğe dönüşmek yoktur, saklandığın kozalağının içinde. Bir kolu olmayan engelli gibi, hayata iki kolla sarılmak yoktur. Tüm gözyaşların gördüklerinden korkup kaçarcasına gözlerini terk eder. Korkuların karanlık sular gibi içine dolar. Ruhun bir türlü berraklık bulamaz. Aydınlık ayrılıklarının sokak lambalarıdır. Her aydınlıktan sonra yol alırsın karanlıklara. Kör karanlıklar içinde yalnızlığın yüreğine saplanan kara saplı bir bıçaktır. ACILAR VE ÇIRPINMALAR İÇİNDE YOLUN SONU YİNE KARANLIKTIR..