Tıpkı Bermuda şeytan üçgeninde olduğu gibi içinde kaybolabileceğiniz üç güzellik… “Bir insanı sevmekle başlar” her güzel şey…Sevmekle yücelir insan yüreği…Bir avuç deniz mavisidir belki mutluluk ama uçsuz,bucaksız okyanuslar kadar büyük sevgilerin rengidir o …
24 Ocak 2012 Salı
Yaşadığınız Her Günden Hayata Dair Ders Alın ...
azen birileri hayatınıza girer ve onların orada olmalarının, sizin bazı amaçlarınıza hizmet etmeleri, size ders vermeleri veya kim olduğunuz ya da kim olmak istediğiniz konusunda size yardım etmeleri demek olduğunu kesinlikle bilirsiniz.
Bu kişilerin kim olabileceklerini asla bilemezsiniz bir oda arkadaşı, bir profesör, bir arkadaş, bir sevgili ya da tamamen yabancı biri ama gözleriniz onlarla kilitlendiğinde, işte o an hayatınızı çok derin bir şekilde etkileyeceklerini bilirsiniz.
Bazen, başınıza gelen şeyler ilk başta korkunç, acı verici ve adaletsizce görünebilir ama sonraları aksine o engelleri aşmadan potansiyelinizin, gücünüzün, iradenizin ve yüreğinizin asla farkına varamayacağınızı anlarsınız.
Hastalık, yaralanma, aşk, gerçek mükemmelliğin kayıp anları ve aptallıklar, hepsi sizin ruhunuzun sınırlarını test etmek için vardır. Bu küçük testler olmaksızın, her ne olursa olsunlar, hayat hiçbir yere varamayan, pürüzsüzce asfaltlanmış düz, yavan bir yol gibi olurdu. Güvenli ve rahat; ama aptalca ve tamamen anlamsız.
Tanıştığınız, hayatınızı etkileyen insanlar, tecrübe ettiğiniz başarı ve çöküşler, kim olduğunuzu ve kim olacağınızı bulmanıza yardımcı olurlar. Kötü tecrübelerden bile bir şeyler öğrenilebilir. Aslında, bazen onlar en önemlileridir.
Eğer birileri sizi severse, karşılığında onlara hangi şekilde yapabiliyorsanız sevgi verin, sadece sizi sevdikleri için değil aynı zamanda size sevmeyi ve kalbinizi ve gözünüzü nasıl açabileceğinizi öğrettikleri için. Eğer birileri sizi incitirse, aldatırsa ya da kalbinizi kırarsa, onları affedin, size, güveni ve kalbinizi kimlere açacağınıza dikkat etmenin önemini öğrettikleri için.
Her gününüzü önemseyin. Her anın değerini bilin ve onu bir daha asla yaşayamayacağınız için o anlardan alabileceğiniz her şeyi alın. Daha önce hiç konuşmadığınız insanlarla konuşun ve onların söylediklerini dinleyin!
Aşık olmanıza izin verin, kendinizi serbest bırakın ve görüşlerinizi yükseltin. Başınızı dik tutun; çünkü her türlü hakka sahipsiniz. Kendinize önemli bir kişi olduğunuzu söyleyin ve kendinize inanın; çünkü eğer siz kendinize inanmazsanız başkalarının size inanması güç olacaktır.
Hayatınızda istediğiniz her şeyi yapabilirsiniz. Kendi hayatınızı yaratın ve daha sonra dışarı çıkıp hiç pişmanlık duymadan yaşayın! Ve eğer birilerini severseniz bunu onlara söyleyin; çünkü yarının neler sakladığını asla bilemezsiniz.
Yaşadığınız her günden hayata dair bir ders alın! Bugün; dün için endişelendiğiniz yarındır. Buna değer miydi?
Hayat Pazarında Sevginin Önemi ...
Bir gün sormuşlar ermişlerden birine:
´Sevginin sadece sözünü edenlerle, onu yaşayanlar arasında ne fark vardır?´diye.
´Bakın göstereyim´ demiş ermiş. Önce sevgiyi dilden gönüle indirememiş olanları
çağırarak onlara bir sofra hazırlamış. Hepsi oturmuşlar yerlerine.
Derken tabaklar içinde sıcak çorbalar gelmiş ve arkasından da ´derviş kaşıkları´
denilen bir metre boyunda kaşıklar.
Ermiş ´Bu kaşıkların ucundan tutup öyle yiyeceksiniz´ diye bir de şart koymuş.
´Peki´ demişler ve içmeye teşebbüs etmişler. Fakat o da ne?
Kaşıklar uzun geldiğinden bir türlü döküp saçmadan ****üremiyorlar ağızlarına.
En sonunda bakmışlar beceremiyorlar, öylece aç kalkmışlar sofradan.
Bunun üzerine ´Şimdi...´ demiş ermiş. ´Sevgiyi gerçekten bilenleri çağıralım yemeğe.
´Yüzleri aydınlık, gözleri sevgi ile gülümseyen ışıklı insanlar gelmiş oturmuş
sofraya bu defa. ´Buyurun´ deyince her biri uzun boylu kaşığını çorbaya daldırıp,
karşısındaki kardeşine uzatarak içmişler çorbalarını.
Böylece her biri diğerini doyurmuş ve şükrederek kalkmışlar sofradan.
´İşte´ demiş ermiş. ´
Kim ki hayat sofrasında yalnız kendini görür ve doymayı düşünürse o aç kalacaktır.
Ve kim kardeşini düşünür de doyurursa o da kardeşi tarafından doyurulacaktır şüphesiz.
Şunu da unutmayın: Hayat pazarında alan değil, veren kazançlıdır her zaman...
Sevmeyi Bilmeyene Bilmeyi Sevmek Ne ki !..
Sevmeyi bilmeyene bilmeyi sevmek ne ki?" diye soruyor İskender Pala.* Ne kadar haklı! Ormanın nerede olduğu bildiğin halde, ormana yürüyecek heyecanın yoksa, vurdumduymazlığın kor ateşlerinde bütün ormanları yakmışsın demektir. Çiçeklerin taç yapraklarını sayıp sayıp da, bir çiçek yüzünü yüzündeki sevince katıştıramayacağın bir sevdiğin yoksa, çiçek çiçek aşkları doğramışsın, nice demektir. Bülbüller gül yapraklarının kızıllığının kromotografik analizini yapmazlar, yapamazlar. Seslerini güllerin yaprağına doladıkça, sabahı da, gülü de, kendilerini de yeniden kıymetlendiren ve eşsiz bir değere eriştiren bir simya ustası oluverirler. Severler, sevmesini bilirler.
Bilgi yarışması değildir yaşamak; sevgi yoğrulmasıdır. Bilmek, sadece saymadır, sadece ölçmedir, sadece tartmadır. Bakırcılar meselâ... Bakırı sadece tartarlar. Onlar için bakır sadece kalıbıyla vardır. Bakışları bakırın kalbine değmez. Bakırın yüzüne kazınmış onbin yıllık mühür onları ilgilendirmez. Oysa, antikacı bakırın kalıbına değil kalbine bakar. Kalbiyle tartar onu. Antikacı ile bakır fısıldaşırlar birbirlerine. Aralarında hiçbir ölçüye gelmeyen, hiçbir terazi kefesine sığmayan, hiçbir sayıyla hesaplanamayan bir bağ kurulur. Toprağını üzerinden atmış bakır ilk defa konuşur. Bin yılların suskunluğunu/beklemişliğini antikacının heyecanla inip çıkan göğsünde çağıltılı bir nutka dönüştürür. Yüreği kıpır kıpır atar gibidir kıymetinin bilindiği avuçlarda. Bundan böyle kapladığı yer kadar değildir “o bakır”ın hacmi. Bağlı olduğu zamanların habercisi olduğu için önemlidir. Sanatkârına bizi bağladığı için eşsizdir.
Sevmek bağlanmak demektir. Aşık olmak, sarmaş dolaş olmak demeye gelir. Bak ki; aşk bile sarmaşıktan ödünç almıştır anlamını. Sarmaşık döner, dolanır, kıvranır, ama hep bağlıdır, her daim sarıp sarmalar, bağlanır..
Hayatınızı İnşaa Ederken !!!
Yeterince yaşlanmış olan marangoz artık emekli olmaya hazırdı, artık ayrılmak ve karısıyla birlikte, kendisine daha çok zaman ayıracağı bir hayat sürmek istiyordu, bu düşüncelerini patronunada açtı.
Maaşının eksikliğini belki hissedecekti ama emekli olmaya da ihtiyacı vardı. İdare edebilirlerdi.
Müteahhit, böyle iyi bir çalışanının işten ayrılmasına üzülmüştü, ondan işi bırakmadan evvel tek bir ev daha yapmasını rica etti.
Marangoz bunu kabul etti, fakat bir müddet sonra çok ta istekli olmadığı açıkça farkedilmeye başladı. Kalitesiz malzemeler kullanarak gelişigüzel bir iş çıkardı. Böylesi iyi bir kariyerin bu şekilde noktalanması üzüntü vericiydi doğrusu.
Marangoz işini bitirdiğinde, patron geldi, evi gezip gördü, anahtarları marangoza uzattı ve
"Al burası senin evin, bu benim sana hediyem," dedi.
Marangoz çok şaşırmıştı! Şaşırmak ne kelime şoke olmuştu! Ne yazık!
Eğer kendi evi olacağını bilseydi, herşeyi bambaşka yapardı.
Bizim içinde bu böyledir.
Bizde günden güne kendi hayatlarımızı inşa ederiz, genellikle en iyi malzemeyi kulanmaz ve en iyi işi çıkarmaya çalışmayız. Sonra da inşa ettiğimiz bu evde yaşamak zorunda olduğumuzu farkederek hayretler içinde kalırız.
Eğer geriye dönüp baştan başlayabilseydik herşeyi çok daha farklı yapardık.
Fakat ne var ki geriye dönemeyiz.
Siz hayatınızın inşaat ustasısınız.
Hergün bir çivi çakar, bir tahta yerleştirirsiniz veya bir duvar örersiniz.
Bugün kü davranışlarınız ve yaptığınız seçimler, yarın ki "evinizi" inşa eder…
Akıllıca inşa edin!
Hayatınızı inşa ederken, Allah'tan Usta Başınız olmasını isteyin!
O size hayatınızı sağlam bir temel üzerine inşa etmeniz için yardımcı olacaktır.
YÂR Demek Yetmez/CANımda CANsın/CANımsın !!!
Ben ne zor günlerin şahidiyim,
Çok savaştan çıktım sağ salimim.
Yok kimseye ahım,
Dost düşman sağolsun.
Kapandı tüm perdeler, taş duvarlar çöktüler üstüme birer birer..
Ezildim çoğu zaman, hayatın ağırlığını taşıyamayıp omuzlarımda.
Kimi zaman hasret, kimi zaman yalnızlık yağdı dünyama, ıslandım.
Kimi zaman acılar, kimi zaman sancılar bir bıçak gibi saplandılar yüreğime, kanadım...
Acısıyla, tatlısıyla, hasretiyle, sevdasıyla benim hikayemdi bu sadece.
Ben yazmalıydım tüm satırlarını.
Ben kurup cümlelerini, ben koymalıydım noktalarını, virgüllerini.
Ben altını çizip vurgularının, ben silmeliydim silinmesi gereken kelimeleri.
Galibiyeti de mağlubiyeti de benimdi hayatın..
Öğrendim, düşünce ayağa kalkmayı, kanayan yaralarımı sarmayı.
Öğrendim.. Hayat karşısında dimdik ayakta durmayı,
yeri gelince alaycı bir gülümsemeyle kendime tutunmayı...
Yâr iyi ki varsın,
Can sende son bulsun..
Şimdi her gün doğduğunda varlığına uyanıyor sevdam..
Her gün battığında da sevdan çıkıyor hayallerimde, rüyalarımda, uykularımda gün yüzüne.
Artık yalnızlık değil, varlığın yağıyor, sırılsıklam ıslatıyor dünyamı.
Anlıyorum ki sadece nefes alabilmişim yokluğunda.
İçten bir gülümsemeden uzak, sahteymiş tüm gülümsemeler.
Kelimeler anlamsız, yetersiz, kimsesizmiş.
Sevda, sevda değilmiş aslında bende, senmişsin.
Ben, "ben" değilmişim aslında sende "ben" mişim..
Artık ikimizin olan bir hikaye var, sadece bizim olan..
Son noktasını hayatın koyacağı, son nefesimi verdiğimde...
Sen dar günümde helal lokmamsın,
Yâr demek yetmez, canımda cansın..
Her kulun hakkını, bahtını şansını,
Verene bin şükür, iyi ki varsın..
İYİ Kİ VARSIN
BİTANEM....
İYİ Kİ VARSIN !!!
Seninle Ölmeye Geldim
EY SEVGİLİ!
Ateşsen yanmaya,yağmursan ıslanmaya,soğuksan donmaya geldim.
EY SEVGİLİ!
Senden mücevherler değil tebessüm almaya geldim
EY SEVGİLİ!
Ölümsen ölmeye,kalımsan kalmaya,ben senin olmaya geldim
CANINDA CAN,KANINDA KAN,TENİNDE BEN BULMAYA GELDİM
SENİNLE YAŞAYAMIYORSAM EĞER SENİNLE ÖLMEYE GELDİM
GÖZLERİN GÖRMÜYORSA GÖZLERİN OLMAYA GELDİM
KULAĞIN DUYMUYORSA SESLERİN OLMAYA GELDİM
YÜRÜYEMİYORSAN EĞER AYAĞIN OLMAYA GELDİM
GÜLMÜYORSA YÜREĞİN TEBESSÜM OLMAYA GELDİM
EY SEVGİLİ!
CANINDA CAN,KANINDA KAN,TENİNDE BEN BULMAYA GELDİM
SENİNLE YAŞAYAMIYORSAM EĞER SENİNLE ÖLMEYE GELDİM...
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)